Hür Dava Partisi tarafından (HÜDA PAR) Diyarbakır'da,  düzenlenen "Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı" devam ediyor.

2 gün boyunca 4 oturum olarak gerçekleşecek olan “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı”mızın ilk oturumu Abdurrahim Akdağ’ın moderatörlüğünde başladı.

Kürtlerin siyasi, etnik, dinî ve sosyal tüm haklarına kavuşması için katkıda bulunmayı ve inisiyatif almayı asli görevleri arasında gördüklerini belirterek Diyarbakır’da “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı” düzenleyen HÜDA PAR, çalıştay ile Kürt meselesini derinlikli olarak ele alarak soruna dair dile getirilen çözümleri kamuoyuyla paylaşacaklarını açıklayacak. Çalıştay, bugün ve yarın devam edecek.

Çalıştayın ilk oturumunda eski Milletvekili Mehmet Metiner, "Geçmişten Günümüze Kürt meselesine Çözüm Arayışları ve Neticeleri" başlıklı bir sunum yaptı. Metiner, "Peki nedir mesele? Şudur: Kuruluş sürecinde cumhuriyet halk partili iktidar seçkinleri, Kürt varlığını ve aidiyetini modern ulus-devlet projesi için bir tehdit olarak gördükleri için inkara yöneldiler. Devlet marifetiyle Türk ismi üzerinden homojen bir ulus yaratmak istedikleri için Kürtlerin ayrı bir kavim olarak varlığını inkar ederek dilini ve kültürünü yasaklama yoluna gittiler. Bunu da sistematik ve acımasız asimilasyon yaptılar. Milli mücadelenin kurucu ve güçlü aktörlerinden biri olan Kürtler, Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra durduk eyer farklı kavmi aidiyetleri dolayısıyla mesele olarak görülüp ötekileştirildiler." dedi.

"Kürt meselesi, Kürtleri mesele olarak gören CHP’nin inkarcı zihninin bir ürünüdür"

Kürtlerin bizatihi kendilerinin, "mesele" çıkarmadığını, ama ne yazık ki Kürtlerin "mesele" olarak görüldüğünü söyleyen Metiner, “Kürt meselesi, Kürtleri mesele olarak gören CHP’nin inkarcı zihninin bir ürünüdür. Türkiye’de inkar ve asimilasyondan kaynaklı bir 'Kürt meselesi' yok ama Kürtlerin meselesi var. Kürtlerin demokratik ve kültürel talepleri var. Kürtlerin o eski Türkiye’deki terörle yanlış mücadele yöntemlerinden kaynaklı mağduriyetleri ve sosyal sorunları var. Sayın Cumhurbaşkanımızın inkar ve asimilasyonu sonlandıran devrimci adımına eşlik eden güçlü demokratik ve kültürel adımları hiç kuşkusuz tarihi önemdedir. Ama hala giderilmesi gereken meseleler ve atılması gereken adımlar var." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin bu meseleye sunduğu desteğin, artık bu meselelerin kökten çözümü için gerekli zihni ve psikolojik zeminin oluştuğunu gösterdiğini savunan Metiner, herkesin bu elverişli çözüm zeminine yeni ve uzlaşıcı müspet katkı sağlaması gerektiğini söyledi.

“Kürt meselesi küçümsenecek bir mesele değildir”

Gazeteci-Yazar Yıldıray Oğur ise gerçekleştirdiği konuşmada Kürt meselesinin birçok boyutuyla ele alınması gerektiğini kaydederek, "Kürt meselesi dediğimizde içinde tarihin de olduğu onlarca meselenin iç içe girdiği girift bir meseleden bahsediyoruz. O yüzden bunun böyle kolay bir çözümü yok. O yüzden Kürt meselesinin çözümü hepimizin üzerine bir yük olarak biniyor. Çok ağır bir yük. Çünkü bunun içinde dil sorunu var, statü sorunu var, Anayasal sorunlar var, hapishanelerdeki insanların sorunları var, ceza kanunlarıyla ilgili olan kısımlar var ve silah var." dedi.

Kürt meselesinin küçümsenecek bir mesele olmadığının altını çizen Oğur, "Çünkü Kürt meselesinin son 40 yılını aslında bu silah hegemonize ediyor ve belki de Kürt meselesinin konuşulmasını ve bir adım ileriye gidilmesinin de önünde duruyor.

Bugün Türkiye'de Kürt meselesinin şiddet, silah ve PKK sadece sonucu değil aynı zamanda sebebi haline gelmiş durumda. Kürt meselesinde hayati birçok mesele aslında silahla doğrudan ilişkili. Yani silahlı bir örgütün var olmasıyla ilişkili pek çok sorun yaşıyoruz. Hapishanede olan insanlar, kayyumlar, bunların hepsi silahla siyaset arasındaki o gri alan ve bunun hukuk içerisinde de yani bu çok hukuki olmayan yorumlarla bu insanların aleyhine kullanılmasıyla da biraz yaratılmış sorunlar. O yüzden de silahı ortadan kaldırmak Kürt meselesinde bizim zannettiğimizden çok daha büyük bir problemin ortadan kalkmasına neden olacak diye düşünüyorum." değerlendirmesinde bulundu.

"HÜDA PAR, Kürtler ile iktidar arasında bir diyalogu sağlayabilecek bir noktada duruyor"

Gelinen aşamanın çok önemli bir fırsat olduğuna dikkat çeken Oğur, "Özellikle ben burada HÜDA PAR'ın çok önemli bir yapıcı rolü, bir ara yüz olma rolü olacağını düşünüyorum. HÜDA PAR, bu başarı hikayesini çok büyütmüş durumda ve önemli bir yerde duruyor. Yani Kürtler ile iktidar arasında bir diyalogu sağlayabilecek bir noktada duruyor. Özellikle HÜDA PAR Türkiye'nin batısındaki İslamcılarla diyaloglarını arttırarak ve parti üzerindeki pozitif etkisini de kullanarak bu silah bırakma meselesinin, Kürt sorununun çözümü meselesine doğru evrilmesini, yani masaya Kürt meselesinin ve Kürtlerin taleplerinin gelmesinde önemli itici güç haline gelebilir ve bu çok kıymetli olur." değerlendirmesinde bulundu.

“Kürtlük, PKK eliyle sosyal olarak yok edilmektedir”

Çalıştayımızın ilk oturumunda Akademisyen Yazar Dr. Abdulkadir Turan da "Muhataplık Sorunu, Terörü Bitirmek mi? Kürt Meselesini Çözmek mi?" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.

Kürtlerin muhatap alınmaması meselesinin, "Kürt meselesinin" oluşmasına yol açtığını belirten Akademisyen Yazar Dr. Abdulkadir Turan, yanlış muhatabın dayatılmasının da meselenin derinleşmesine ve yayılmasına sebep olduğunu söyledi.

Kürt meselesiyle PKK sorununun ayrıştırılması gerektiğini vurgulayan Turan, "Kürt meselesi PKK ile değil Osmanlı batılılaşmasının Osmanlı tüzel yapısına yansımasıyla başladı. Mesele 12 Eylül öncesinde farklı Kürt yapılara yönelik hunharca eylemler gerçekleştiren PKK'nın daha sonra Baas sürecindeki Suriye'ye geçip oradan buralara uzamasıyla sadece derinleşmiştir. Kürt meselesi İslam'ın siyaset üzerindeki etkisinin zayıflaması ve Batı emperyalizminin farklı boyutlarda İslam dünyasına uzanmasıyla ortaya çıkmış. PKK sorunu ise Batı'nın ve uzantılarının İslam'ın Kürtler üzerindeki sosyal etkisini zayıflatmak üzere ürettikleri bir savaş aracıdır. Açıkçası İslam'la yoğrulmuş ve ulus devlet sürecinde özünden uzaklaşmaya direnmiş Kürtlük, PKK eliyle sosyal olarak yok edilmektedir. Bu Kürtlüğün idamıdır. Dün Şeyh Sait, bugün Kürtlüğün kendisini idam ediliyor." değerlendirmesinde bulundu.

"Kürt meselesinin PKK ile çözülmeye çalışılması, dış dayatmaya boyun eğmektir"

Dr. Abdulkadir Turan, şöyle devam etti:

"Devlet PKK'nın silahsızlandırılması istiyorsa PKK ile konuşur ama Kürtlerin ana dil meselesini benim ana dil meselemi neden PKK ile konuşuyor sadece? Ben onu mümessil olarak mı atadım? Her birimizin burada toplumsal kökleri var; burada ağaların, beylerin, paşaların, şeyhlerin, molaların torunları var. Her birimizin belli bir sosyal çevresi var. Biz PKK'yı hiçbir zaman kendimize mümessil olarak kabul etmedik. Hatta sol partilere de hiçbir zaman oy vermedik. Hatta biraz daha böyle babam derdi ki oğlum "halk yazıyorsa" kaçacaksın derdi. Bu kültürden geliyoruz. Sol bizi temsil etmiyor, biz kabul etmiyoruz. Bu olacak bir şey değil. Kürt meselesinin PKK ile çözülmeye çalışılması, dış dayatmaya boyun eğmektir. Dışarının elini güçlendirir ve PKK'ya katkı sağlar.”

“Türk Kürtsüz, Kürt Türksüz olamaz”

Son olarak konuşan Mustafa Armağan, “Türk'üyle, Kürdüyle, Çerkez'iyle, Boşnak'ıyla, Arabıyla ancak birleştirdiğimiz zaman Türkiye'nin halkı olarak o tadı, o kıvamı, o lezzeti elde edebiliyoruz. Ayrı ayrı baktığımızda hiçbirimizde o bütünlük hissi oluşmuyor. Dolayısıyla Türk Kürtsüz, Kürt Türksüz olamaz. Bunu MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli gibi birisinin söylemiş olması da çok büyük bir adımdı. Bundan önce de Alparslan Türkeş'in buna benzer sözleri vardı.” diye belirtti.

“Erzurum kongresinin birinci maddesine baktığımızda Türklüğün Kürtlükten ayrılamaz olduğunu savunduğunu görüyoruz”

Erzurum Kongresi’nde Kürtler ve Türklerin ayrılamaz olduğu sonucunun çıktığını hatırlatan Armağan,  “1919'un Mart ayında Erzurum vilayet kongresi yapılıyor. O kongrede 'Türk, Kürtsüz, Kürt Türksüz yaşayamaz. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de Türk ile Kürt'ün aynı tarih, aynı çıkar, aynı hayat sahibi olacaklarını kabul etmemek mümkün değildir. Bu kadar derin ve esaslı bağlarla birbirine bağlı bulunan doğu vilayetleri, Türk'ü ile Kürt'ü ayırmak, her ikisini de ölüme mahkum etmek demektir. Duygusallığa kapılarak düşmanlarımıza hizmet etmekten sakınma göreviyle mükellefiz. Son fırsat elimizde, bunu da kaybedersek tarihimizi aşağılanmayla kapamış ve hazreti Kur'an'ı elimizle toprağa defne etmiş oluruz. Hakkımızda çevrilen entrikaları, düşünülen felaketleri sonuçsuz bırakmak yalnız bir şeye, doğu vilayetleri Müslümanlarının ittihat ve ittifakına bağlıdır.' Erzurum kongresinin birinci maddesini açıp okuduğumuzda Türklüğün Kürtlükten ayrılamaz olduğunu savunuyor.” ifadelerini kullandı.

“Biz tarihimizi istiyoruz”

Kürt sorununun yüzyılı aşkın bir süredir konuşulduğunu belirten Armağan, “Erzurum kongresi yeni bir gözle okunduğunda bizim bugün güncel olarak tartıştığımız meseleleri de ışık tutacak bir zenginliğe sahip. 1918'den beri yaşanan bu Kürt sorununu sadece ilk defa biz konuşmuyoruz. Bizden 107 sene önce de insanların bunu dile getirdiğini ve bize bu birikimi aktaracak belgeleri ulaştırdığını ama onların da resmi tarih tarafından yasaklandığını, saklandığını, kasalarda kilitli bırakıldığını öğrenmek de üzücü. Biz tarihimizi istiyoruz. Biz tarihe de adalet istiyoruz. Dolayısıyla adil bir tarih olursa hepimiz de bu cendereden çıkmış oluruz, bir nefes alma imkanı buluruz.” dedi.